• ahmy-alzka-oathrha-aal-almgtmaa-1

Zekâtın Önemi ve Toplum Üzerindeki Etkileri

İslam'da zekât, yüksek bir konuma, yüce bir mertebeye ve ileri bir dereceye sahiptir. Zekât, İslam’ın temel rükünlerinden biri ve en önemli ibadetlerinden biridir. Bu, İbn Ömer’in meşhur hadisinde açıkça belirtilmiştir:

  • İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Beyt’i haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.

Zekât, Kur’an-ı Kerim’de otuz kez zikredilmiş, yirmi yedi yerde namazla birlikte anılmıştır. Bu, zekâtın namazla aynı öneme sahip olduğunu ve insanların onu ihmal etmemesi gerektiğini göstermek içindir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

  • Onlara, Allah’a, dini sadece O’na has kılarak, hakka yönelenler olarak ibadet etmeleri, namazı dosdoğru kılmaları ve zekâtı vermeleri emredildi. İşte bu, dosdoğru dinin hükmüdür. [Beyyine: 5]

Zekât, İslam’ın en önemli ekonomik dayanaklarından birini oluşturur. Yıllar boyunca tükenmeyen bir mali kaynak ve toplum bireyleri arasında zorunlu dayanışma ile sosyal yardımlaşmayı sağlayan başarılı bir araçtır. Aynı zamanda, Allah’ın mümin kullarına bir rahmetidir.
Zekâtını veren bir toplum, Allah’ın bereketine mazhar olur ve O’nun rahmetine nail olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

  • Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah, bunlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. [Tevbe: 71]

Zekâtın büyük önemi nedeniyle, Allah, zekâtı verenlere dünyada ve ahirette başarı ve büyük mükâfat vadetmiştir. Bu, Müminun ve Zariyat surelerinde belirtilmiştir. Zekâtı vermeyenleri ise Tevbe suresinde en ağır cezalarla tehdit etmiştir.

Zekât, Allah’ın farz kıldığı ibadetlerden biridir ve toplumda büyük sosyal etkiler doğurur. Merhamet, sevgi, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerleri pekiştirir.
Müslüman, malının zekâtını gönüllü olarak verdiğinde, toplumu inşa etmeye katkıda bulunduğunu ve bireylerini mutlu ettiğini hisseder. Çünkü bu, toplumun istikrarını sağlayan unsurlara katkıda bulunur ve toplumun onun varlığından fayda gördüğünü hissettirir. Abdullah bin Ömer’den (r.a.) nakledildiğine göre bir adam, Peygamber Efendimize (s.a.v.) şöyle sormuştur:

  • Ey Allah’ın Resulü! İnsanların Allah’a en sevimli olanı kimdir ve hangi amel Allah’a en sevimlidir?

    Resulullah (s.a.v.) şöyle cevap vermiştir:

  • Allah’a en sevimli insanlar, insanlara en faydalı olanlardır. Allah’a en sevimli amel ise bir Müslüman’ı sevindirmek, onun sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya açlığını gidermektir.

Zekât, toplumdaki birçok eksikliği kapatmıştır. Yetimlere, ailesi ve malı olmayanlara, ihtiyaçlarını karşılayamayan fakirlere, borç yükü altında ezilenlere destek olur. Bunların hepsi, zenginlerin Allah’ın kendilerine verdiği maldan paylarını bekler. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

  • Onların mallarında, isteyen ve mahrum kalan için bilinen bir hak vardır. [Zariyat: 19]

Açıktır ki, zekât ilkesi geçmiş İslam çağlarında uygulandığında, yoksullukla mücadelede başarılı olmuş, sosyal dayanışmayı sağlamış, fakirlerin zenginlere karşı kinini ortadan kaldırmış ve yoksulluk ile ihtiyaçtan kaynaklanan ahlaki ve sosyal suçları büyük ölçüde azaltmıştır. Müminleri cömertliğe, vermeye ve yardımseverliğe alıştırmış, iş bulamayanlar için iş imkânları sağlamıştır.

Kaynak: Daru’l Eytam el-İslamiyye es-Sınaiyye websitesi
https://www.daralaytam.ps/